Salı, Temmuz 06, 2010

son ki on dört

Temmuz listemin ilk mevcudu Andreas Schmidt. In Bruges adlı o muhteşem "şey"in soundtrack albümünden muhteşem bir "şey": Der Leiermann. Schubert'e daha çok ilgi göstermek gerekiyor. Yoksa sürprizler daha mı güzel?

Temmuz listemin ikinci mevcudu bir cover. Coverlara eskiden varyasyon derdim artık cover diyorum. Halbuki varyasyon demeden önce de cover diyordum ama burada öncelikli olarak tartışmamız gereken bu değil. Howlin' Wolf'un Back Door Man isimli şarkısının çok süper bir varyasyonundan bahsediyorum. The Blues Project'in Live At The Cafe A Go Go isimli çok güzel albümünden keşfettim bunu da.

Facebook'da dolaşan bir chart gözüme çarpmıştı, içinde Behlül ve saire geçen. Popüler kültürdeki fenomenlerin grafiklere veya akış şemalarına dökülmesi beni hep güldürmüştür. Özellikle keskin bir ciddiyetle hazırlanmışsa. Wikipedia'ya girip Back to the Future(film series) yazarsanız aşağıdaki zaman çizelgesiyle karşılaşabilirsiniz. Evet, evet çok seviyoruz:

















Baz Luhrmann'ın güneş kremiyle ilgili ilginç bir konuşması vardı. Hatırladığım kadarıyla 20'li yaşlarımızdaysak ve hala hayatımızla ne yapacağımızı bilmiyorsak telaşa kapılmamamızı, tanıdığı en ilginç insanların 40'larında bile hala hayatlarıyla ne yapacaklarını bilmeyen insanlar olduğunu söylüyordu. Bir de tabi, güneş kremi sürmemizi.

Bebek'ten Ortaköy'e kadar yürümeyi özledim. Kuruçeşme'deki parkta çimenlere yatıp adı Ankara olan geminin kapattığı boğaz manzarasına sanki geminin güvertesi transapanmışcasınai inatla bakmayı da. Geminin adının Ankara olmasını garipsemeyi de. Hani Ankara'da deniz yok ya.

Hiç yorum yok: