Pazar, Ocak 10, 2010

myspace sevmem, blog okumam

Neredeyse 15 senedir bilgisayar kullanıyorum. Bunun en az 10 senesinde internet de olaya dahildi. Buna rağmen interneti ne kadar sınırlı kullandığımı farkettim. Ne bir gazete okumak, ne bir podcast dinlemek! İşsizliğimin ruh halimi köşeye sıkıştırıp, kafa göz daldığı şu sıralar kendimi sakinleştirmek için ufkumu genişletmeye karar verdim:

astrofizikçi merv

Nasıl ki işleyen demir pas tutmazsa, çalışmayan insan aklı da aptallaşır. Bu böyle biline! Sabaha kadar boş boş oturup akşamın köründe (hava erken karardığından) kalkınca bu aptallık insanın yüzüne bile yansıyabilir. Aynaya baktığınızda şaşırmayınız. Dişlerinizi fırçalayıp, kahvaltı/akşam yemeğinizi afiyetle yiyiniz.

Ben böyle yaşayamam diyorsanız, beyni açmaya birebir sudoku oynamalısınız. Son 2 senedir firefoxumun yer imi araç çubuğunda Web Sudoku var. Bazen sırf canım istediği için, bazen müzik dinlerken yapacak bir iş olsun diye delicesine sudoku çözüyorum. Şimdilik rekorum 9 dakika küsür saniye, ortalamam ise 11 dakika civarı bir şey. Çok etkileyici değil, evet.

Daha da güzeli, eğer İngilizce ile problemi olmayan hayat boyu öğrenciler varsa önerim opencoursewareler. Ben önce MIT'nin geniş kaynaklarını keşfetmiştim. Şimdi ise favorim Yale'inkiler. Çünkü Yale'in derslerinin hemen hepsi video olarak izlenebiliyor. Şimdilik buradan astrofizik ve müzik dinleme derslerini takip ediyorum. Programlama, yapay zeka ile ilgilenen meraklılar için ise bence en güzeli Stanford'un mühendislik fakültesinin açık dersleri.

Alıyorum çekirdeğimi, sıkıyorum portakal suyumu, takıyorum kulaklıklarımı... Çekirdek çitleyerek astrofizik dersleri izliyorum.

türkçe müzikçi merv

Yaklaşık yüz yıl önce Kurban, kurban bayramında Kurban adlı albümünü çıkarmıştı. O andan itibaren hayal meyal Seksendört, Malt, Dandanadan diye isimler çalındı kulağıma ama kimler neydi, ne tarz müzikler dönüyordu bilmiyordum. Konsere gitmek istiyordum hep ama sevdiğim gruplar çoktan müzik tarihi kitaplarına geçmişlerdi ya da çok ünlü olduklarından Türkiye'de konserlerini izlemek en az 100 liraya sahip olmak demekti. Ben hayatım boyunca ya çocuk, ya öğrenci ya da işsiz oldum. Hiç bir zaman ne başka bir vasfım oldu ne de tek konsere verecek 100 liram. Last.fm'e göre en çok dinlediğim grup olan Queen'i izlemek zaten imkansızdı yalnız 2007 senesinde tribute gruplarını izlemiş ve hayatımda ilk defa bir konserde bu kadar eğlenmiştim. Tabi bu en çok eğlenme hadisesinde 18 yaşıma kadar hep metal konserlerine gidip, ağır takılmak zorunda hissetmemin de etkisi olabilir. Netekim Türkiyeli grupları pek tanımadığımdan, yabancı gruplar geldiğinde param olmayışından ve saire, konserlerle hiç aram olamadı.

Sadece konser gitmek isteyişimden değil elbet. 20 sene sonra yeğenlerim eski/şimdiki Türk rock gruplarına merak saldıklarında, ben cool hala olduğum için gelip bana soracaklar ve ben onlara "Bilmiyorum ama çoook eskiden bir Led Zeppelin vardı, yani varmış ben bile yetişemedim düşün..." mü diyeceğim! Bu nedenle artık Türk müzik camiasında ne dönüyor bilmeye karar verdim. Türkiye'nin doğru dürüst bir allmusic.com'u olmadığından dolayı kolay yolu seçip bir müzik blogu takip etmeye başladım. İsmi de güzel: Hafif Müzik

Şimdilik Şebnem Ferah'ın yeni albümünü, Yasemin Mori'yi bir de Sakin diye bir grubu dinledim. İyi ki hala Replikas, Nekropsi gibi gruplarla bağlarımı koparmamışım yoksa kendimi kaybolmuş hissedecektim.

Ara Not: Bence biri Şebnem Ferah'ı omuzlarından tutup sarsmalı ve "Sen Şebnem Ferah'sın yahu, kendine gel!" diye bağırmalı kendisine.

Ha tabi, bir de myspace var. Benim fikrim çok kötü bir yapısı var sitenin, girdiğim anda işlemci fanının kendinden geçercesine hızlandığını duyabiliyorum. Buna rağmen çok merak ettiğim 123 adlı grubu dinleme şansım oldu. Bunun dışında da yeni bir şeyler keşfetmek için mükemmelmiş. Evet evet, herkes zaten bunu 5 sene önceden biliyordu, farkındayım!

***

Woody Allen yeni film yapmış: Whatever Works

Güzellikleri: Çok eğlenceli, renkleri çok nefis, Larry David'i çok seviyorum, bıkbık konuşan ukala karakterler çok izlenesi, New York müthiş, kameraya konuşma var -- seviyorum.
Sevimsizlikleri: Hikayenin üzerine kurulduğu adamın kıza evini açması olayı çok çakma -- hele NY gibi bir yer için, karakterler karikatürize -- güneyli çok güneyli/aptal çok aptal, olaylar çok karikatürize -- sanatçı olan birinin birdenbire hayatının her köşesinde marjinalleşmesi/tutucu bir insanevladının illa ki gizli eşcinsel olması.

Yine de görülmeli çünküüü.... keyifli bir seyirlik!

***

Tabi ki Avatar'ı da izledim. Yok abi, kıllık yapmanın alemi yok, çok güzel filmdi. Bin küsür çeşit 3D seçeneğinden Real 3D'yi tavsiye ederim.

İlginç olan James Cameron bey nasıl yapıyor da her seferinde annemi gişlerde bilet avına çıkarmayı başarıyor. Annem ne kadar sinema salonlarına benden fazla uğruyor olsa da (DVD izliyorum ya ben -- yasal tabi), sinefil denilecek bir kadın değil. Fakat çok iyi hatılıyorum, Titanik için yer bulunamadığı o günlerde gösterimde olduğu son gün ne yapıp edip bilet bulmuştu hepimize. Biz de kendimizi parçalayarak ağlamış, çıkışta utana sıkıla burnumuzu silerek evlerimize dağılmıştık. Şimdi perdeye yakın da olsa, çok kenarda da olsa bir pazar günü kendine bilet bulmuş ve Avatar'ı izlemiş.

Bu kadın evde Yüzük Kardeşliği'ni izlerken, saniyede 74 orkun öldüğü bir atmosferde karanlığın içinden "portakal yiyen var mı?" sorusunu soran bir insandır.